[TR] Time Tracking’i Hayatın Her Alanına Sokmak

Oct 16, 2021

Bu yazıda time tracking’i (zaman/süre takip etmeyi) hayatınızın her alanına sokmaktan bahsedeceğim. Daha anlamlı bir hayat için kendimizi iyi tanımamız gerektiğine inanıyorum. Bu yazının sonunda time tracking’i kullanarak kendinize dair önemli öngörülere nasıl ulaşabileceğinizi öğrenmiş olacaksınız.

Not: Her ne kadar Türkçe terimler kullanmaya özen göstersem de bu yazıda ‘zaman takip’ veya ‘süre yönetimi’ yerine “time tracking” demeyi tercih ettim. Bazı terimler dil bariyerlerini aşıp evrensel bir bilinirliğe ve netliğe sahip oluyorlar. Bu da onlardan biri sanırım.

Bilmeyenler İçin: Time Tracking Nedir?

Time tracking, uğraştığınız işe ne zaman başlayıp onu ne zaman bitirdiğinizi not ederek, iş için toplam ne kadar vakit harcadığınızı görmektir.

Tarihsel olarak, çalışanların şirkette harcadıkları süreyi göstermek gibi bir görevi vardı. Tabii pek çok şey gibi bu teknik de zamanla dijitalleşti. Kağıt-kalemden duvarlara monte edilen acayip cihazlara, ordan da web ve mobil app’lere geçildi. Teknolojinin getirdiklerine rağmen bu yöntemin öncelikli görevi hala aynı: hangi projeye ne kadar vakit harcandığının kaydını tutmak. Bu açıdan da farklı projelere koşturan freelance çalışanların olmazsa olmazı haline geldi. Piyasada alternatifleri olsa da yazının devamında bu iş için ideal olduğunu düşündüğüm ve ihtiyaç duyacağımız özelliklerinin ücretsiz olduğu Toggl Track’ten bahsedeceğim.

Time Tracking Nasıl Kullanılır?

Her şeyden önce Toggl’da bir hesap açmanız gerekiyor. Standart olan hesap açma adımlarını geçtikten sonra Toggl Track’in ana sayfası açılacak. Bundan sonrası gayet basit: sayfanın yukarısında neyi track etmek istiyorsanız, onun ismini (ve dilerseniz açıklamasını) giriyorsunuz.

Bu kapsamda ‘proje’ diye bir terimle karşılaşacaksınız. Bu, üzerinde çalıştığınız bir iş projesi olabileceği gibi ‘Spor yapmak’ veya ‘Yazı yazmak’ gibi kişisel projeleriniz de olabilir. Birazdan tam da bu kişisel projelere vurgu yapacağım; ancak önce bu kısmı toparlayalım.

Tavsiyem, kişisel ve profesyonel uğraşlarınızı, hobilerinizi, angaryalarınızı, kısacası arada bir zaman harcadığınız her şeyi bir proje olarak görmek ve örnek olsun diye bu projelerden birini Toggl’a girmek. Proje ismini dosya ikonuna basarak giriniz. Aşağıdaki görselde ‘Writing’ bir proje, ‘Blog: On Time Tracking’ ise onun açıklaması. Tahmin edeceğiniz üzere, yazı yazma alışkanlığı edinmeye çalışıyorum ve blog yazılarımı track ediyorum. Eğer günlüğüme yazıyor olsaydım yine ‘Writing’ projesi altında ‘Journaling’ açıklamasını girecektim.

Bunları girdikten sonra, çalışmaya başladığınızda en sağdaki başla butonuna, bitirdiğinizde de durdur butonuna basmanız gerekiyor.

Uygulamalar

Başla-durdur aksiyonlarını web arayüzü üzerinden yapabilirsiniz, ama tabii ki böyle yapmayın. Her seferinde web tarayıcısını, ardından ilgili web sitesini açmak, yüklenmesini bekleyip, bir şeyleri seçip süreyi başlatmak kocaman bir engel yığını. Şahsen, bu engellere takılınca asıl yapmam gerekeni yapamaz hale geliyorum. Başlama ve durdurma aksiyonlarını mobil ve masaüstü uygulamaları üzerinden tek tuşla yapmak çok daha engelsiz bir yöntem. Kısacası, zaman takibi yapacaksanız bunu web’den değil uygulamalar sayesinde yapmanızı öneriyorum.

Toggl’ın her platformda masaüstü ve mobil uygulamaları var. Ancak dilerseniz Toggl ile bağlantılı başka uygulamaları da kullanabilirsiniz. Yazının sonunda bu uygulamalardan birini kullanarak iOS’ta ana ekrandan ve tek tuşla nasıl başlama ve durdurma aksiyonunu harekete geçirebileceğinizi anlatacağım.

Profesyonel Araçlar

Toggl’ı iş için kullanacaklar ücretli üyeliğe geçip proje bazında saatlik kazançlarını girebilirler. Böylece, örneğin ay sonunda ne kadar fatura kesmeleri gerektiğini görebilirler. Başta da dediğim gibi, bu yazıdaki odağım çalışma hayatında time tracking nasıl kullanılır diye öğretmek değil. Toggl, kazançlarla ilgili güzel raporlamalar ve analizler sunabiliyor, bunları keşfetmeyi size bırakıyorum.

Time Tracking’i Kişiselleştirmek

Şu ana kadar çoğunlukla freelance çalışanların kullandığı ve ne kadar fatura kesmeleri gerektiğinin kaydını tutan bir yöntemi özetledim. Ancak ben gelir getiren projelerle sınırlı kalmıyorum. Hatta son aylarda saatlik olarak gelir kazandığım bir projem yok. Buna rağmen üzerinde çalıştığım her kişisel yazılım ve tasarım projemi, spor aktivitelerimi, kitap ve blog okumalarımı, yazılarımı, meditasyonlarımı ve daha pek çok şeyi kaydediyorum. Düzenli olarak analiz ettiğim bu bilgiler ışığında da kendimle ilgili faydalı sonuçlara ulaşmaya çalışıyorum. Zaman içinde adım adım iyileştirerek uyguladığım bu yöntemin 2 önemli görevi olduğunu söyleyebilirim:

  1. Anlama (Insight)

  2. Tetikleme (Triggering)

1. Anlama ve Sonuç Çıkarma

Herhangi bir konuda data toplamanın akla gelen ilk faydası o datadan sonuçlar çıkararak sistemi iyileştirmek olsa gerek.

Not: En azından ben bu motivasyonla başlamıştım. Haliyle deneyimsizlikten neyle ilgili data toplamam gerektiği konusunda başlarda çok bocaladım. O zamanlarda topladığım verinin büyük bir kısmını hiçbir zaman anlamlandıramadım. Siz de bu durumla karşılaşacaksınız. Sorun yok, hiçbir işe yaramayacak veriler toplamanın zararı yok. Zamanla neyi track etmem gerektiği konusunda deneyim kazandıkça sistemimi iyilileştirebildiğimi fark ettim. Siz de iyileştireceksiniz.

İş Hayatından Örnekler

Yazı yazmak, kitap okumak gibi kişisel projeleri track edin dedim ama bu yöntemin ilk olarak iş hayatıma olan etkisiyle başlamak istiyorum.

2020’nin ortasında toplantısı nispeten az olan, küçük takımlı ve tamamen remote çalışacağım bir işe girdim. Bunlar önemli ayrıntılar, zira time tracking’in (ve yaratıcı her insanın) bence en büyük düşmanı (Türkçe’sini bulamadığım) context switching, context-switching’in de en büyük kaynağı habersiz ve ajandasız toplantılar, bölünmeler, goygoylardır.

Böylece işimle ilgili olsun olmasın, aktif çalıştığım (kodlama, araştırma veya tasarım yaptığım) her anımı not etmeye başladım. Bölünmediğim, toplantıya girmediğim, goygoy yapmadığım, pürdikkat çalışabildiğim zaman bloklarından bahsediyorum. Bazen günde 2–3 saat, bazen de 7–8 saat çalışabildim. Temmuz — Ağustos 2020 grafiklerini aşağıda görebilirsiniz.

2–3 ay bu şekilde zamanımı not ettikten sonra varmayı öngörmediğim sonuçlara ulaştım:

  • Sağlıklı bir hafta içi ve hafta sonu ayrımı yapmadan çalıştığımı gördüm. Bu zoraki bir çalışma rutini değildi, heyecan duyduğum bir iş için isteyerek bu şekilde çalışıyordum. Ancak bu durumun uzun bir süre böyle devam etmesi hem iş hem özel hayatımı olumsuz etkiledi. Yaptığım işten keyif alma seviyemde bir düşüşe ve dikkatimi hayatın diğer önemli anlarına vermememe neden oldu. Artık iş-hayat ayrımına çok daha fazla dikkat ediyorum.

  • Bir günde en fazla 4–6 saat verimli çalıştıktan sonra kendimi mükemmel hissediyordum. Ancak bu süreyi aştıktan sonra hem iş kalitemde düşüş hem de sonrasında yorgunluk ve işime karşı isteksizlik artabiliyordu. 2020'de ilk defa somut bir veriye dayanarak gözlemlediğim bu durumu daha sonra başka projelerde de gözlemledim. Bu bilgi ışığında günlük ideal pürdikkat odaklanma süremi 5 saat olarak belirledim. Uzun vadede bu sürenin üzerine çıkmak azalan verimlere neden oluyor (diminishing returns). Bu bilgi sayesinde yeteri kadar çalıştıktan sonra projeye ve kendime bir iyilik yapıp başka bir uğraşa geçme alışkanlığını kazanmaya başladım.

Sırf bu iki örmek ışığında iş-hayat dengesini daha iyi kurabilmeye, hem işimden hem hayatımdan daha çok keyif alabilmeye başladığımı düşünüyorum.

Prosedürü Uygulamak

Bence kondisyon limitini bulmaktan da değerli bir sonuç daha var: Özellikle programlama, tasarım, yazarlık vb. gibi ilham gerektiren işlerle uğraşanlar iyi bilir, bazı günler işler yürümüyor. Bu tip günlerde her ne ile uğraşıyorsanız, saatler süren çabaların bir sonucu yokmuş ve hiç olmayacakmış hissine kapılırsınız. Bunun uzun sürmesi durumunda insanı meslekten soğutan bir döngüye girmek bile mümkün.

Burdaki en büyük zorluk kendi psikolojik bariyerinizi aşmak. Bir yandan isteksizlik ve bitkinlik, öbür yandan çözülmemiş bir problem. Bu iki duvar arasında sıkışıp kaldığınızda yapılabilecek en mantıklı şey sadece prosedürü uygulamak.

Prosedür: Böyle bir gün yaşıyorsanız ideal çalışma sürenizin en azından %50’sini tutturmaya çabalayabilirsiniz. Benim durumumda, Toggl 2sa 30dk gösterene kadar problem üzerinde kafa patlatıyorum, eğer bu sürenin sonunda durum değişmemişse, bırakıyorum ve başka bir şeyle ilgileniyorum.

Problemi çözemezsem bile (ki ne hikmetse çoğunlukla çözülüyor), minimum çalışma süremin sonunda “prosedürü uyguladım, elimden geleni yaptım” diyorum ve bu beni rahatlatıyor. Spesifik olarak o işe karşı isteksizlik devam etse de işime, mesleğime karşı soğuma hissini minimize ediyorum ve ertesi gün mücadeleye yeniden giriyorum. Bu şekilde çözülemeyecek hiçbir sorunla karşılaşmadım.

Not: 2 buçuk saat kafa patlatmaktan kastım, ne saate bakarak sürenin geçmesini beklemek, ne de sınava girmiş gibi aynı yerde oturup kendini yırtmak. Arada dinleneceksiniz, belki başka bir şeyle uğraşacaksınız, belki yürüyüş yapacaksınız. Önemli olan, problem üzerinde aktif olarak (pürdikkat) çalıştığınız süreyi track ederek minimum çalışma süresine ulaşmak.

Prosedürü Rutinleştirmek

Yukarıda günlük bazda işleyen bir prosedürden bahsettim. Ancak yaratıcı davranıp farklı zaman aralıklarına yönelik prosedürler bularak alışkanlıklarınızı geliştirebilirsiniz. Örneğin yazı yazma alışkanlığı kazanmaya çalışan birisi kendisine haftalık 4 saat yazı yazma hedefi koyabilir. Böylece edinmeye çalıştığı yeni uğraşının ağırlığı altında kalmadan ona karşı olan sorumluluğu yerine getirmiş olur. Bu motivasyonu arttıran ve alışkanlığı pekiştiren bir şey.

Alışkanlıklar demişken…

Alışkanlıklar

Ulaşmak istediğim şeylerden belki de en önemlisi, aydan aya birtakım aktiviteleri ne kadar düzenli yaptığımı görmek ve onların hayatımın geri kalanına bir etkisinin olup olmadığını anlamaya çalışmaktı. Şüpheci bir insanın “meditasyon yap, iyi gelir” sözünü sorgulama çabası, “her gün yapıyorum ama daha mutlu muyum?” sorusuna cevap arayışından başka bir şey değil bu.

Kişisel meraklarım üzerinden örnekler vereceğim. Burada odaklanmanızı istediğim şey bu örnekleri nasıl analiz ettiğim.

Örnek 1: Meditasyon

Konuyla ilgili okuduğum kitaplardan ve duyduğum şeylerden dolayı yıllardır düzenli olarak meditasyon yapma alışkanlığı kazanmaya çalışıyorum. Ağustos 2020'de bu egzersizi ciddiye almaya karar verdim. 3 ay boyunca heves edip istisnasız her gün yaptıktan sonra ona en çok ihtiyaç duyacağım bir dönemden hemen önce bıraktım. Bırakmamın temel nedeni, 3 ay maymun iştahlılık yaptıktan sonra egzersizin pek bir etkisini görmediğime kanaat getirmemdi.

Yıl sonuna doğru fikrim değişti. 2 ay hiç yapmadıktan sonra farkındalık meditasyonunun sağladığı zihin açıklığını aradığımı fark ettim. Ocak ayından beri daha hafif ama daha düzenli bir şekilde tekrar başladım. Meditasyon konusundaki fikirlerim daha tam olgunlaşmış değil, ancak geçmiş 1 yıl içindeki ufak deneyimim sayesinde bu egzersizin hayatın yer yer sunduğu ağırlıkları hafiflettiğini gördüm. Kafamdakileri toparlayabilirsem meditasyon konusuna ilerde başka bir yazıda değinmeyi düşünüyorum.

Meditasyona yeteri kadar zaman ayırdım mı, pek değil. Ancak alışkanlık kazandığımı düşünüyorum.

Örnek 2: Egzersiz & Spor

Bu grafik de meditasyondan çok farklı değil ama daha somut ve hissedilir sonuçlara sahip. Pandeminin başından beri birkaç ay evden çalıştıktan sonra sırt ve boyun ağrılarım öyle bir noktaya gelmişti ki Ekim 2020'de fizyoterapiye gitmek zorunda kalmıştım. Terapi başta iyi gelse de yıl sonuna doğru bırakınca ağrılarım tekrar arttı. Ocak 2021'de bu işe bir dur deme kararı aldım ve düzenli spora başladım. Grafikten de göründüğü üzere çok ‘düzenli’ bir düzen olmasa da ocaktan beri ağrılarım geçen senekiyle karşılaştırılamaz bir noktada.

Ayrıca bu sene kendimi bedenen daha iyi hissediyorum. Sabahları kalkıp 10 dk bile olsa esneme hareketleri yaptığımda güne daha iyi başladığımı ve bu halin gün boyu devam ettiğini fark ettim. Birtakım mood tracker’lar ile bunu da ölçmek mümkün ama henüz o takıntı seviyesine gelmedim.

Spor aktivitelerini arttırdığım aylarda (Mayıs 2021) bedenen daha zinde, zihinsel olarak daha üretken olduğumu da gördüm. “Bunu bilmek ve anlamak için time tracking yapmaya gerek yok”, diyenler olacaktır ama ben aradaki korelasyonu kendi gözlerimle görmeden spordan gittikçe uzaklaşacak bir insanım.

Gördüğüm etki o kadar net ve hayatıma etkisi o kadar büyük ki 2022'de spora ayırdığım süreyi 2'ye katlamayı hedefleyeceğim. Sonra da yıllar içerisinde aylık optimum süreme ulaşıp onu korumaya çalışacağım.

Örnek 3: No Context Learning (Kontekst Dışı Öğrenme)

No Context Learning, üzerinde uğraştığım projeyle direkt bir ilgisi olmayan teknik konuları öğrenmeye ayırdığım süreye verdiğim bir isim. Teknik Okumalar da denebilir. Blog’lar, birtakım Hackernews makaleleri, Github repo okumalarım, vs. bu gruba giriyor.

Not: Her hafta Newsletter’ları inceleyip ilgimi çeken linkleri Safari okuma listesine kaydetme işini ‘Chores-Email’ adıyla ayıca track ediyorum.

Grafikten göründüğü üzere bu işi pek düzenli yapamıyorum. Ancak okumalarımı düzene oturtabilmiş olduğum dönemlerde (ara ara Ağustos 2020 öncesi ve Mart, Nisan, Mayıs 2021 civarlarında) mesleğime karşı daha heyecanlı olduğumu net bir şekilde hatırlıyorum. Bu heyecanı yeniden alevlendirmek adına ‘Kontekst Dışı Öğrenme’ye Ağustos 2021'den itibaren daha çok ve en önemlisi daha düzenli vakit ayırmaya başladım.

Örnek 4: Pomo Timer

Görselleştirmek istediğim son örnek de kişisel projem olan Pomo Timer’dan. Pomo Timer tasarımı güzel, özelliği bol, insanlığa faydalı bir Pomodoro zamanlayıcı uygulaması. App Store’dan ücretsiz indirebilirsiniz. Bu kadar reklam yeter.

Projeye başladığım ilk andan itibaren tasarım, yazılım ve araştırma ile geçen bütün anları track ettim. Bunun sonucunda projenin MVP’sini 102 saatte bitirip App Store’a yükleyebilmiş olduğumu keşfettim. Bu bilgi sayesinde benzer bir projeyi, günlük ideal çalışma süremi hesaba katarak 20 günde (yani doğru bir iş-hayat dengesiyle beraber 3-4 haftada) çıkarabileceğimi gördüm.

Pomo’nun 102 saatte bitmiş ilk versiyonu, özellikler bakımından zengin ama görsel açıdan daha pek çok dokunuşa ihtiyaç duyan bir uygulamaydı. İnsanlara utanmadan gösterebileceğim versiyon olan 0.6.0'yı çıkarmam da 226 saat sürdü. Pomo projesi sayesinde kendime ve çalışma şeklime dair daha pek çok sonuç çıkardım ancak konudan çok sapmamak adına burda bitiriyorum.

2. Tetikleme

Time tracking’le tanıştığım zaman ondan beklediğim tek şey sağladığım veriden bana birtakım faydalı sonuçlar çıkarabilme gücünü vermesiydi. Ancak zamanla bu yöntemin başta aklıma bile gelmeyen bir faydasının daha olduğunu keşfettim: beni iş yapmaya teşvik etmesi.

Bir işi yapmayı kesinlikle istemesem de o işle ilgili ‘track’ butonuna basar basmaz normalden çok daha kolay bir şekilde işe başlayıp bazen saatlerce başından kalkmadığımı fark ettim. Yapılması gerekenlerle aramda duran üşengeçlik duvarına merdiven dayamak gibi bir his. Bu olgunun psikolojik bir açıklaması var. Başlamaya üşendiğimiz gibi, durdurma aksiyonundan, yani bir şeylerden vazgeçmekten ve kayıptan da kaçınıyoruz (loss aversion).

Not: Loss aversion, finans dünyasının kullandığı ve genellikle olumsuz bir anlam taşıyan bir mantıksal safsata. Burdaki olgunun tam karşılığı olmayabilir ancak anlatmak istediğimi daha iyi anlatan bir terim bulamadım.

Time tracking’in tetiklemesi tam da bu mekanizmayla çalışıyor: Başla butonuna bastıktan sonra çalışmaktan vazgeçerseniz durdur butonuna basmak zorunda hissediyorsunuz, zira ekrandaki sayacın boşa ilerlediğini görmek son derece rahatsız edici bir şey. Ancak bu sefer durdur butonunun ağırlığı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Durdurmak demek vazgeçmek demek. Durdurmak demek kayıp demek. Bilinçaltınız anlık bir muhakeme yapıyor ve genellikle kazanan taraf kayıptan kaçınmaya çalışan tarafınız oluyor.

Bir işi yapmanın en zor anı o işe başlamaktır” diye motivasyon vermeye çalışan klişe sözler var. Oldum olası bu klişeye tepkili bir cevap vermekten kendimi alamıyordum: “E tamam işte, en zor şey işe başlamak ve ben onu yapamıyorum zaten.”

Artık loss aversion’a dayanan mekanizmayı anladığım için bu klişeyi de anlayabiliyorum. Siz de anladınız. Çevrenizde hala anlamayan varsa bu yazıya yönlendirin.


Şu an okuduğunuz bu blog yazısına vesile olan bir örnek vereyim: Bu sene kendime koyduğum hedeflerden biri yazı yazma alışkanlığı kazanmaktı. Yazmak benim için nedense en zor şeylerden biri. İçimden gelmeyen, hiç alışık olmadığım, nasıl yapılır, nasıl başlanır bilmediğim bir uğraş. Sonuç olarak, klavyenin başına oturup bir cümle yazmamak için türlü bahaneler buluyorum her seferinde. İşte benim için bu engeli her defasında aşmanın tek yolu Toggl’ın başla butonuna basmak.

Sayaç 00:01, 00:02 … diye ilerlemeye koyulduğunda yazmaya başlamak dışında yapabileceğim hiçbir şey kalmıyor. Senelik hedef olarak seçtiğim, çok önemli olduğuna karar verdiğim bir işi 5. saniyesinde terk etmek gözünü sevdiğim loss-aversion’ı sayesinde daha zor geliyor. Başlıyorum ve gerisi geliyor.

Araçlar

Şu ana kadar size time tracking yapabileceğiniz bir araç olan Toggl’ı tanıttım ve hem mobil hem masaüstü uygulamalarının varlığından bahsettim. Eğer bu sistemi ilk defa deneyecekseniz başka bir araca şimdilik ihtiyacınız yok. Ancak deneyim kazandıkça süreyi anlık olarak başlatıp bitirmenin ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. Nedeninden kısaca bahsetmiştim: sistemin kendi başına bir engel haline gelmemesi gerekiyor.

iOS 12 veya üstü kullanıyorsanız Shortcuts ve Timery uygulamaları sayesinde süre aksiyonlarını tek tuşla harekete geçirebilirsiniz. Shortcuts zaten Apple’ın iOS ile beraber gelen bir uygulaması. Timery ise birtakım özellikleri üyelik modeliyle sunmasına rağmen Shortcuts entegrasyonunda ihtiyacınız olan özellikleri ücretsiz olarak sunan ve App Store’dan indirebileceğiniz bir uygulama.

Başlama/bitirme shortcut’ını yaptıktan sonra onu ana ekranınıza bir uygulama gibi ekleyebilirsiniz. Hatta bu uygulamaya benim yaptığım gibi kendi ikonunuzu da koyabilirsiniz.

Bir shortcut nasıl yapılır diye anlatmaya kalkarsam bu yazı çok farklı bir yöne doğru gidecek. Bunun yerine yukarıdaki görselle 2 farklı shortcut’ın nasıl göründüğünü göstermeye çalıştım. Shortcut’larınızı yaparken bocalarsanız, sorularınızı yorumlar kısmından yazabilir veya bana Twitter’dan ulaşabilirsiniz.

Sonuç

Time tracking’e farklı bir bakış açısı kazandırmayı denediğim bu yazıyı 4 aylık bir zaman aralığında toplam 25 saatte yazdım. Bir blog yazısına ayırmak istediğim süreden çok daha uzun bir süre. Nedeni basit: deneyimsizim. Samimi olmak gerekirse, içerik ve uzunluk bakımından benzer bir blogu 5. yazışımda aynı sürede yazacağımı bilsem bu işi devam ettirmem. Ancak deneyim kazandıkça bu sürenin kısalacağını biliyorum. Bunu büyük ölçüde geçmiş time tracking deneyimimden biliyorum.

Örneğin, 5 blog boyunca hızlanmamı veriye dayanarak ölçebilmek bana şunları kazandırabilir:

  • 6. yazıya tahmini ne kadar zaman harcamam gerektiği konusunda fikir.

  • Günün hangi saatinde, haftanın hangi gününde daha verimli yazabildiğim konusunda fikir.

  • Bu fikirler sayesinde zamanımı ve eforumu daha doğru planlayabilme gücü.

  • Hızlanmayı ölçebilmenin verdiği motivasyon.

Başta da dediğim gibi, kendinizi ve eforunuzu iyi tanımanız gerektiğine inanıyorum. Bu yazıda zaten sahip olduğunuz cihazları ve ücretsiz bir servisi kullanarak kendinizle ilgili epey bir bilgiye nasıl ulaşabileceğinizi anlatmaya çalıştım.

Fikirlerinizi bekliyorum. Bana yorumlar kısmından veya Twitter üzerinden ulaşabilirsiniz.